Yaşamı, Yaşanmışlığa Çeviren Deneyimlerdir.




Bir saatlik uçak yolculuğunun sonundayız. Uçak yere inmiş, park etmek için pistte dolaşıyor. Yolculara göz gezdiriyorum. Kemerleri çözme anonsundan önce neredeyse herkes cep telefonunu açmış. Sağ salim iniş yapmak değil de tekrar ulaşılabilir olmak rahatlatıyor artık bizi. Orta yaşta takım elbiseli erkekler hemen iş takibine başlıyor. Gençlerimiz konuşmaktan çok mesajlaşıyor. 
Eskinin on parmak daktilo kullanma marifeti şimdi çocuklukta cep telefonuyla öğreniliyor. Yolcular arasında en çok da yaşlılara şaşırıyorum. Onlar da bir telaş içine giriyor. Cep telefonlarını açıp sosyal medyada paylaşılan videoları izlemeye başlıyorlar. Belki de etraflarındaki gençlere
uyumlanma isteğidir onlarınki...
Pilot uçağın motorlarını kapar kapamaz da herkes bagajını alma hamlesi yapıyor. Sonra da herkesten önce uçaktan çıkma telaşı. 
 Bu kadar hızlı çıkınca havaalanındaki herşey bize yavaş gelmeye başlıyor. Bagajımız gelmese söyleniyoruz. Havaalanı servis otobüsü hemen kalkmasa

"şikayet ederim seni!" tehditlerine başlıyoruz. 
Hayat hızlıca akıp gidiyor. Belki de biz itekliyoruz. Ya bizden daha yavaş olan herşeye, herkese karşı sabırsız oluyoruz ya da bizden daha hızlı olana da "hayatın peşinden koşmak beni yordu" diyoruz. Bazen aktif bazen pasif bir memnuniyetsizlik kısır döngüsünde buluyoruz kendimizi.
Veeee hareketimizle hızlandırdığımız zaman akıp gidiyor bize temas etmeden. Zaman dilimi içine sınırlandırılmış yaşamı tüketiyoruz. Boşa tükettiğimizi vicdanımız biliyor. O nedenle aksini ispatlamak için önemli olduğumuzu hissettirecek herşeyi yapıyoruz. Uçakta bir saat ulaşılamaz olduğumuzda işyerinde kriz çıkacak zannediyoruz. Tatile gitsek havuz kenarında bilgisayarımızla çalışınca tatmin oluyoruz. Yaşamı, çoğu zaman, çoğumuz yaşanmışlığa çeviremiyoruz. İspatı mı ne? Yaşadıklarımızın çoğunu ya hatırlamıyoruz ya da hatırlamak istemiyoruz.
Peki ama yaşamı, yaşanmışlığa nasıl çeviririz?
 Deneyimlerle. 
 Deneyim çıkarmayı sadece büyük önemli olayların sonunda yaparız zannediyoruz. Yaşadığımız büyük olayın sonucu başarıysa gerek görmüyoruz. Başarısızlıksa da hatırlamaktan kaçıyoruz. Oysa ki, her yaşadığımız sürecin arkasından deneyim çıkarabiliriz. Sonuç olumluysa böbürlenmeden "neyi daha iyi yapabilirdim?” diyebilmek zordur ama deneyime ve daha iyisini başarmaya götürür kişiyi. Sonuç olumsuzsa da komplekse düşmeden “neyi iyi yaptım?” demek azı çoğaltmada fayda verir. 
Hayat, aslında birilerinin kazanabilmesi için birilerinin kaybetmesi gereken bir süreç değil. Bu nedenle deneyim transferi yapabiliriz. Eğitim dediğimiz de deneyim transferidir. Her yaşta devam eder. Sadece okulda, kursta değil, hayatımızın her yerindedir. 
Eskiden, çocuklar yaramazlık yapmayı bile kendinden bir büyük abisinden ablasından öğrenirdi. Yemek yapmayı annemizden, araba kullanmayı babamızdan öğrenirdik. İşe başladığımızda bizden daha deneyimli olanın çayını getirirdik. İhtiyacımız olduğunda işi öğretip yardım etsin yatırımı olarak. Çocuğumuz ateşlendiğinde annemiz yanımızda değilse de düğündeki kırgınlığı unutup kayınvalidemizden yardım isterdik.

Neden eskiden herkes beraber yaşadığı kişiden deneyim transferi yapabiliyordu da şimdi yapamıyoruz?
  • Çünkü, dünya globalleşirken biz bireyselleştik
  • Çünkü, hayat hızlanırken 3 kuşak aynı anda öğrenir olduk cep telefonunun en son çıkan özelliğini
  • Çünkü, deneyimlerin modası geçti, modern anne baba olmanın kitabını okumaya başladık
  • Çünkü, esnaf babamın ticaret deneyimleri demode oldu, modern pazarlama teknikleri öğrendik
Teknolojide, modernleşmede, kitap haline getirilmiş bilgiye ulaşmakta değil problem. Problem, bizim hızlanan hayatta bütün bunlarla deneyimleri harmanlayamamakta. Vaktimiz yok. Ne deneyim çıkarmaya, ne transfer etmeye ne de miktarı artan bilgiyi öğrenmeye. Aynı çok yağıp sel olan yağmur gibi. Sel suyunun hızlıca toprağın üstünden kayması gibi. Bu nedenle, toprağın suyu emememesi gibi halimiz.
Problemimiz, bilgiye ulaşabilmekle ilgili değil. Ulaştığımız bilginin gerçeği ile sahtesini ayırt edebilmekte. Sahte bilgi deneyimlerimizle uyuşmaz. Çünkü deneyimlerimiz gerçek. Sahte bilginin çokluğu başımızı döndürdü. Biz de az ama gerçek olan deneyimlerimizi elimizin tersiyle ittik. Gerçekle bağımızı koparmaya, ilişkilerimizi sahteleştirmeye adım atmış olduk. 
Geri dönüş olmalı, bu kadar hızlanan hayatta geri dönüşün hızlı bir yolu olmalı. Hayatımın her ilişkisini yaşayıp, deneyim çıkarıp, tekrar düzeltecek vaktimiz yoksa bir yolu, bir formülü olmalı. 
 En uzağımızdaki ay ve güneş birbirlerine çarpmadan dönüyorlar. Demek ki bir yörüngede gidiyorlar. Demek ki onları yörüngede tutacak bir denge var. Demek ki bunun bir hesabı ve yasası var. 
Ay ve güneş bir yasa, bir ölçü üzerine hareket ediyorsa, bizim davranışlarımız başıboş olabilir mi?
Bizim davranışlarımızın bir yasası var mı?
Madde için geçerli olan somut yasalar olduğu gibi, bizim davranışlarımızın sonucunu düzene koyan soyut yasalar da vardır. İşte bu soyut yasalardan bahseder Deneyimsel Tasarım Öğretisi.

Yorumlar

  1. Bizler yaşanmışlık ile deneyim transferini karıştırıyoruz... Yaşanmışlık mı? Deneyim transferi mi? Halen öğrenmeye devam eden biri olarak, İnşaALLAH aradaki farkı öğrenmek isteyenlerde en kısa zamanda öğrenirler...

    YanıtlaSil
  2. İnsanoğlu çok aceleci. Bu zamanın hızına ayak uyduralım derken çevremizde yaşananların gerçeğini kaçırıyoruz. E o zaman da aynı saçma evliliği kaç kere yapabilir, çocuğu aynı yanlışla kaç kere yetiştirebilir, o kadar tuzu fazla yemeği ömrümüzün neresine kadar tüketebiliriz? Bir yerde durup düşünmeli hakikaten.. Nereye gidiyorum? Daha da önemlisi nasıl, hangi kalitede gidiyorum??

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tek Olmak Yalnız Olmak Demek Değildir Oysa!

KADER AĞLARINI ÖRÜYOR...

GEÇİCİLİĞİN İÇİNDEKİ GERÇEK AMAÇ...