Kayıtlar

Temmuz, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tek Olmak Yalnız Olmak Demek Değildir Oysa!

Resim
İnsan, kimin kendi isteklerini daha tatmin ettiğine bakar, O insanı yakını sanmak için... Ya ne istediğini bilmiyorsa o insan... Ya da istedikleri özüne zarar veriyorsa... İnsan kendine yakın bulduklarını arar sadece... Ya aradıkların gerçekten yakının değilse... Ya onların isteklerini tatmin ettiğin için yakınında iseler... İnsan diğer insanları arar, kendini yalnız hissettiğinde... Ta ki kalabalıkta da kendini yalnız hissedene kadar. Yalnızlık tek başına olmak değildir oysa! Ve yalnızlık değildir, bir kişi tarafından terk edilmek... Ve yalnızlık değildir, sevdiklerinin cenazesinde bulunmak... İnsan, terk edildiğinde değil, yakını öldüğünde değil, tek başına kaldığında değil... İnsan, ancak sana senden daha yakın olanı unuttuğunda yalnız olur. Sana ait her şeyi vereni, Ve sana ait olan her şeyi geri alacak olanı Unuttuğunda yalnız olur ancak. Çevrendeki her şeyden ve herkesten önce olanı, Ve çevrendeki her şey ve herkesten sonra olacak olanı,

Aynı Yamaca Bakan İki İnsan

Resim
Yamacın üzeri yemyeşil otlar ile kaplıydı. Otların içerisindeki beyaz kır çiçekleri adeta gelin duvağını anıdırıyordu. Hafif esen rüzgârla çiçeklerin kokusu her yere dağılmıştı. Bir yandan kuş cıvıltıları, bir yandan rüzgarın esintisi ile dağılan mis kokular...Yer, gök, yürek her yer çiçek açmıştı adeta... Kadın, bir yandan elbisesinin eteklerini tutuyor, bir yandan çiçekleri ezmemek için parmak uçları ile çimlerde sekiyordu. Yüzündeki tebessümle yamaçtaki görsel şölenin çok estetik olduğunu düşünüyordu.  Dağın eteğine doğru yaklaştı. Kır çiçekleri ile dolu yeşil yamaca doğru baktı. Yamacın çok dik olduğunu fark etti. Etrafından dolaşmak çok zaman kaybına sebep olabilirdi. Esen rüzgar, tepedeki geçitin de zorlu olduğunu işaret ediyordu. Ama bu tepeyi aşmak zorundaydı genç adam... Çünkü su, tepenin diğer tarafındaydı ve ailesinin o suya ihtiyacı vardı. Hiç düşünmeden gücünü topladı ve yamaca doğru emin adımlarla yürüdü. Yamacın o zorlu yokuşu bittiğinde genç adam da suya ulaşm

Olumlu Düşün

Resim
Kırmızının bu tonunu seviyordu. Koyu değildi ve parlak bir rengi vardı. Çok önemli bir inceleme yapıyormuşçasına parmakları arasında duran kalemi hafifçe çevirip inceledi. Ardından defterine yazdığı “yapılacaklar listesi” satırına yeniden baktı… Yine senenin o zamanlarıydı. Biri bitmek üzereyken, yenisi birkaç güne açılışını yapacaktı. Ayça için bu çalışma bir alışkanlık olmuştu. Takvimin bu dönemlerinde, geçmiş senenin muhasebesini yapar, yeni senede istediklerini listelerdi. Hevesle kullanmaya başladığı bu kırmızı kalem, önümüzdeki senenin ‘yapılacaklar listesi’ başlığını yazmaya uygun görülmüştü… YAPILACAKLAR LİSTESİ Spora başlamak Bakımlı olmak Kilo vermek Annemle daha fazla ilgilenmek Seramik kursuna başlamak İngilizcemi ilerletmek Her hafta 1 kitap okumak Dolap düzenleri Yeni yerler gezmek Para biriktirmek – Lütfeeeen …. … … Liste uzayıp gidiyordu. Listesinin tamamlandığına inandıktan sonra altına büyük harflerle şöyle yazdı. “BU SENE AYÇA BUNLARI YAPMAYA SÖ

Roller ve Modeller

Resim
Güneşin doğuşu ile etraf ısınmaya başlamıştı. Sıcak bir Pazar sabahı idi. Etrafta kimsecikler yoktu. Dükkan kepenkleri  yavaş yavaş açılıyor, tezgahlar kurulmaya başlıyordu. Sık dallı, koyu yeşil yapraklı defne ağaçları arasında bisiklet ile turluyorlardı Deniz ve Öykü. Çocukluğunun Bağlarbaşı, Fıstıkağacı sokaklarında da görürdü kapı girişlerinde asılı olan defne yapraklarını. Hoş kokusu ve zeytine benzeyen meyvesi ile ne çok şeyi çağrıştırıyordu. İç içe girmişti tüm geçmiş ve yaşanmışlıklar tıpkı defne ağacındaki yapraklar misali. Kimi zaman kendi çocukluğunda geziniyordu. Kimi zaman kızı Öykü'nün çocukluğuna gidiyordu. Kendi kariyer hırsları ve kişisel çıkarları sebebi ile; yarım kalmış acı ve pişmanlık dolu hikayesine. Pişmanlığı arttıkça yine gözünün önüne aynı görüntü geliyordu. Defalarca, defalarca aynı görüntü... Havaalanında sırtlarında çantaları ile Paris yolcusu iki çocuk... Beş yaşında arkasını dönüp ağlayan bir erkek çocuğu ve “Yeter artık ağlama ve ö

Bu Çocuklar Şanslı mı Şanssız mı?

Resim
Alnındaki kırışık duruş, yaşıyla tezat oluşturuyordu. Bu tezat, velilerin çocuk parkındaki görüntüleri gibiydi… Bora henüz sekiz yaşındaydı. Okul değiştirmek için geçiş sınavına gelmişti. Aynı bahçede, anaokulu sınavına girecek olanlar, geçiş sınavı için bulunanlar ve tabi ki  olanlardan daha endişeli pek çok veli vardı Semih, çocuğunu sınava getirirken bu kadar kalabalık bir tablo ile karşılaşacağını düşünmemişti. Oysa okul ana baba günüydü. Her yerde çocuğuna tembihlerde bulunan anne- babalar vardı. Görüntü adeta bir boks müsabakasının molasını andırıyordu. Az sonra başlayacak mücadele için verilen tüyolar bitmek bilmiyordu. Çocuklar da anne babalarının ellerini sıkıca tutmuşlardı. Bazılarında rahat, bazılarında ise kaygılı, ağlamaklı bir ifade vardı. İşte o yaşta bir çocuğun alnına kırışık görüntüyü veren de bu kaygılı ruh haliydi… Bora’nın içinden, parka doğru koşup kaydıraktan kaymak geldi. Ne var ki park velilerin istilasına uğramıştı. O küçük aletlerin yanın

Anne Ben Senin Sandığın Gibi Değilim…

Resim
Anne ben senin sandığın gibi değilim… O gün çok kalabalık bir organizasyon vardı. Herkes gelenlere hizmet ediyor kimse birbirinin işine karışmıyordu. Askerlerini uğurlamaya gelmiş buluşma mekanı olarak oraya seçmişlerdi. Güzel bir topluluk vardı içerde. Esprili, neşeli ve sohbetli bir topluluktu. Küçük çocuklar da vardı ve ortalıkta ayak altında dolaşıyorlardı. Mekan 3 katlı eski bir konaktı. Ahşap merdivenli, biraz da servisi meşakkatli bir kafeydi.  Garsonlar birbirleriyle kardeş gibi olmuşlardı. Mekan sahipleri bir anne ve oğluydu. O yüzden işletmeye girenler evlerine gelmiş gibi hissederlerdi. Hatta servisleri gecikince kalkıp kendi işlerini kendilerinin gördüğü bile olurdu. O günlerde anne ile oğlunun arası biraz gergindi. Anne neden olduğunu anlayamıyordu ama bir türlü oğluyla iletişim kuramıyordu. İlişkilerinde bu kadar mutsuz oldukları bir dönem olmamıştı. Çok asabiydi oğlu. Herkese karşı sert tavırları ve asık suratı dikkat çekiyordu. İşe sabahları geç kalıyordu.