İLİŞKİLERE YOLCULUK


Burak 48 yaşında, evli iki çocuk babası, İstanbul’da bir havayolu pilotuydu. Aynı zamanda memleketi olan Aydın’da organik tarım yaptığı büyük bir tarlası vardı. Yanında bir çok köylünün çalıştığı, kazancı güzel bir iş yapıyordu. Bir seferinde karısına;  
“Ya hatun bıraksak şu İstanbul’u, Aydın’a yerleşsek… Hem sağlığımız, hem yaşam kalitemiz açısından çok iyi olmaz mı? Oradaki ticaretim çok iyi gidiyor biliyorsun. Güzel bir çiftlik evimiz var. Artık vücudum bu uçuş işlerine çok ayak uyduramıyor. Son günlerde göğsümde hep sancı hissediyorum…’’ dedi.

Eşi Aysun, gözü yükseklerde olan bir kadındı. Burak ile evlenme sebebi ise Burak’ın pilot olmasıydı. Ona göre pilot olmak çok itibarlı bir meslekti. O yüzden tarlada bir yaşam, İstanbul’dan taşınmak ilişkinin bitme sebebi olabilirdi. Çünkü ilişkilerini bağlayan tek neden Burak’ın işindeki itibarıydı.
Burak taşınalım dediğinde; “Sen zaten dünden razısın işi bırakıp kaçmaya, ne oldu zor mu geldi kariyerli hayat? Ben kendime çiftçi eşi dedirtmem! Orada o böceklerin içinde medeniyetten uzak yaşayamam. Ben İstanbul kızıyım, olmaz o iş!” dedi.
Burak çok bunalıyordu, zaten şirkette durumlar da çok iyi değildi. Göğsünde ki bunalmayı yine Aysun ile yaptığı kavgadan zannederek uçuş için çıktığı yolda kalp krizi geçirdi. Çok ciddi bir müdahale süreci sonucu hayata tutunabilmişti Burak ama hayatı hiç beklemediği şekilde yön değiştirmişti. Sağlık durumu nedeniyle işten çıkarıldı. Bir yandan çok seviniyor, “hayat bana sonunda tarlamda çalışma imkanını verecek” diyordu. Diğer tarafta Aysun ile evliliği çıkmaz bir yola girecekti. Kader değişik bir seçim koymuştu önüne Burak’ın. Acaba eşi onunla sadece pilot olduğu için mi evlenmişti? Eğer cevap doğruysa evliliği sarsılmaya başlayacaktı.
İyi ilişki kurma sebeplerinin detaylarından birisi; neden sorusunun cevaplarının bende olması ve bunun tek bir sebepten kaynaklanmıyor olmasıdır. Bir seferlik satış yapmak ya da çocuğuna bir sınavlık ders çalışmayı kabul ettirmek başarı değildir. İlişkide başarı sürekliliği olan ilişkiler kurabilmektir. Mutlu bir evlilik yapmak değil, sürekliliği olan mutlu bir evliliğe sahip olmak başarıdır. İyi günde, kötü günde, hastalıkta, sağlıkta diyerek çıkılan baskılı yolculukta, tek bir neden evliliği sürdürmeye yetmiyor maalesef...
Aysun, Burak’ın işten çıkarıldığını duyduğunda “Bu evlilik buraya kadar Burak, ayrılmak istiyorum. Ben Aydın’da yaşayamam. Senin de sağlık durumun kötü, uçamazsın artık. İstanbul’da ne iş yapacaksın başka? Bu durumda iki medeni insan gibi ayrılalım lütfen!” dedi. Burak için bununla yüzleşmek çok acı olmuştu... Memleketi Aydın’a döndü ve işlerinin başına geçti. O kadar mutluydu ki tarlada çalışırken, köylüler ile sohbet ederken... “Benim işim bu” diyordu, “üretmek, insanlarla ilişki de olmak…” Yanında çalışanlar da onu çok seviyorlardı. Çok sadakatliydiler, vefalıydılar… Ürünlerini satın alan yılların müşterileri vardı. Burak’ın temelli döndüğünü duyanlar çok sevinmişlerdi. Bu işteki ilişkilerine baktı, bir de kaptanken ki halini düşündü. Şirket hemen ilk hastalıkta kapının önüne koyuvermişti, karısı gibi... Derin derin düşündü; “Ne acı… Onca yıllık emek, sevgi, ilgi bu kadar kolay nasıl harcandı?” dedi.
Aslında insanın sevmeden sadece eşini mutlu etmek için gittiği bir işte güçlü ve mutlu  olamıyor. İnsan gerçekten dalıyla budağıyla, kazancıyla zahmetiyle sevdiği işte iyi ilişkiler kurabiliyor. İnsanlar seçim yaparken ya da seçildiğinde bu detaya çok dikkat etmiyorlar. O yüzden kısa süreli ve geçici çözümler ile problemlerimize çözüm bulduk zannediyoruz. Uzun süreli ve güçlü bir ilişki yolculuğu için güçlü sebeplere ihtiyacımız var. Sadece kız güzel diye, ya da adamın parası var diye, satış elemanının iyi bir portföyü var diye seçim yapıldığında ve o kişiler zamanla bu tek özelliğini kaybettiğinde, çok çabuk vazgeçebilir oluyorlar.  Faydasını gördüm, çok seviyorum, çok iyi insan dediğimiz kişileri vefasızlıkla yolda bırakabiliyoruz ne yazık ki. O yüzden birden fazla sebebimiz olmalı ki en ufak bir baskıda ilişkilerimizi kolaylıkla harcamayalım. Baskılar karşısında, vefasız olmayalım..
Aslında vücudumuz da, anatomide de işler çok farklı yürümüyor. Kalbimize baktığımızda vücutla ilişkilenmesinin çok farklı olmadığını görüyoruz. İki ana damar, sağ ve sol, vücut giriş-çıkışı sadece bu damarlar ile ilişkilendirdiğinde; olası bir ana damar tıkandığında, kalp krizinde eğer küçük kılcallar ile ilişki kurmadıysa, geliştirmediyse kişide kriz sonrası ölüm ya da çok büyük hasarlar alabiliyor. Kalbimizde de hiç spor yapmadıysak, diyet, nefesi zorlayıcı antremanlar, kılcalları geliştirmediysek, olası bir krizde ana damar tıkandığında hücreler oksijensiz kaldığı için çok büyük bir zorluk sürecine giriyor kalp. Oysa ana damarlar dışında küçük kılcallar geliştiyse, bir ana damar tıkansa bile vücut o krizden çıkana kadar kalbi kılcal damar ile beslemeye devam edebiliyor.
Ticarette de durum farklı değil. İki ana müşterim var diye beni besleyen küçük müşterilerimle ilişkimi kesmişim. Benim iş yerimde kılcal olan küçük müşteriler gittiğinde, sadece iki müşteriyle çalışıyorum. Bir ana müşterim zor bir duruma düştüğünde tıkandığında üretimim aksıyor, alacaklarımı alamadığım için. Diğer müşteriye de zamanında iş yapamadığımda bu durum ticaretimi batıracak hale getirebiliyor.
İster evliliğimiz olsun, ister sağlık, ister ticaretimiz olsun… Ana nedenler dışında ne kadar çok nedenlerle ilişkilendirdiysek kriz zamanlarını o kadar rahat atlatabiliyoruz.
Burak’a doktoru; “Burak Bey çok şanslısınız. Böyle bir kalp krizi sonunda kalpte hiç hasar yok. Çoğu hastamız sizin kadar şanslı değil. Ama bunun sebebi kılcallarınız, kalbi çok iyi beslemiş kriz durumunda. Yaptığınız sporlar, beslenme şekliniz, o işinize rağmen ana damarda ki tıkanıklıktan az oksijenle yaşamaya alışmış. O yüzdende kılcal damarlar iyi gelişmiş. Sizi kurtaran o küçük damarlarınıza teşekkür etmelisiniz’’ dediğinde, Burak bütün hayatındaki kılcalları düşündü. Evliliği bitmişti çünkü tek sebeple evliydi karısı onunla, mesleği yüzünden... Onu kaybedince Burak’ı da silmek çok zor olmamıştı. Zaten eşinin kaprisleri, Burak’ın ailesine olan saygısızlıkları, hiçbir konuyu alttan almaması  bu ilişkinin tek nedenle yürümüş olduğunu ispatlıyordu. Aydın’da işler neden hep yolunda gitmişti? Çünkü zahmetini seviyordu, üretmeyi seviyordu, insanlara temiz yiyecekleri sağlamayı seviyordu.  Dürüst bir iş yapıyordu. Köylüler ile sohbet etmek, pazarlara gitmek, malzemeleri satabilmek için çalışmalar yapmak çok keyifliydi. Tarlasında uğraşırken öğlen çalışanları ile bir gölgelikte yemek yemek, akşam üzeri günün yorgunluğunu atmak için selvi ağacının altında kitap okumak... Düşündü; o kadar çok sebebi vardı ki... O yüzden o işte başarılıydı… İnsanlar onu seviyordu, sadece sohbet etmek için ürün almaya gelen müşterileri vardı...
Kurduğumuz ilişkideki sebepler azsa, o ilişkinin ömrü de uzun olamıyor. Para için yapıldıysa bir evlilik, eşin parası bittiğinde artık o kişi ile ilişkiyi sürdürmek ve krizleri geçmek istemiyor. İlişkiyi yokuşa sürebiliyor. Aslında evlilik yapma sebebimiz ne kadar çoksa, ilişkiyi besleyen kılcallar ne kadar fazlaysa, ilişki de o kadar sağlam oluyor. Yokluk, sağlık sorunları ya da kayınvalide sorunlarının üzerinde çok durulmuyor. Problemler daha kolay halledilebilir oluyor. Bu hatunla olma sebebim sadece güzelliği değil ki... İyi bir anne, yemekleri güzel, idare etmeyi biliyor, zor gün hatunu, aileme çok saygılı, komşularına güler yüzlü, sokakta tanımadıklarına bile merhametli dediğinde kocası o kadının kaprisini çekebiliyor. Biliyor ki bundan bir tane daha yok. Mevcut olanı korumaya, sahiplenmeye başlıyor o zaman.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi de tam olarak seminerlerinde ve yayınlarında bu ilkeyi anlatıyor. Tutarlılık ilkesi üzerinden ticaret, evlilik, vücudumuzla ilişkimiz, çocuk yetiştirmek ve daha birçok konu birbirlerine görünmez ipler ile bağlı ve aynı tutarlılıkta çözümleri var. Bir konuda iyi ilişki kurmaya yarayan bir çözümün başka bir konuda da çözüm üretmesi gerekir, eğer gerçek çözümse.
Ticaretimde, ana müşterimde sıkıntı olduğunda, eğer küçük müşterilerimden beslendiysem o kriz sürecinde dükkanım küçük müşteriler sayesinde dönebiliyor. Bana ticarette nefes alma hakkı veriyor, süre tanıyor toparlanmak için.
Çocuğum, benimle sadece maddi ihtiyaçlarını karşılayan bir ebeveyn olarak ilişkilendiyse; mali krizimde hiç laftan anlamayan, yokluğa uyum göstermeyen bana karşı merhametsiz, sevgisiz bir evlat olabiliyor. Oysa oğlumla beraber spor yapmak, tamir yapmak, birlikte bisiklete binmek, evin alışverişini beraber yapmak, bir çok kılcal damarla ilişkilenen bir ilişkimiz olsaydı, ana krizde daha anlayışlı bir oğlum olabilirdi. Ama sadece para ilişkisi olduğunda, o sebep gittiğinde ilişkiler uzun soluklu ve vefalı olamıyor.
Bir çalışan, işe sadece para kazanmak için ya da ev almak için geliyorsa evini satın aldığında işe gelmek o kişiye zulüm oluyor. Artık müdürü ondan ne isterse istesin sürekli şikayet ettiğini görüyoruz. Şirket  zora düştüğünde, bir kriz çıktığında ilk o kişi istifasını verip ayrılabiliyor.
Burak, akşam çiftlik evinin verandasında oturmuş, cır cır böceklerinin sesini dinlerken, salıncakta mutlu mutlu sallanan çocuklarına baktı. Onlarla çok sıkı ilişkiler kurmuştu… Şükretti ve içinden, “Artık ne yapmam ve ne yapmamam gerektiğini çok iyi anladım.. İyi bir evlat, iyi ilişkiler ile yetişiyormuş. İyi evlilik için çok fazla bağa ihtiyaç varmış… Düştüğünde dizine bağ olabilecek bir kadın ya da adam olabilmekmiş mesele. İşler zora girdiğinde seni yarı yolda bırakmayacak ilişkiler kurmalı insan... Kendini de öyle yetiştirmeli, vefalı ve sıkı... O zaman bu ilişki yolculuğunun da bir anlamı oluyor... Ne kadar çok kişinin seninle olduğu değil, kaç sağlam ilişkinin içinde olduğun senin varlığını anlamlı kılan, seni yukarıda tutan...”

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tek Olmak Yalnız Olmak Demek Değildir Oysa!

KADER AĞLARINI ÖRÜYOR...

GEÇİCİLİĞİN İÇİNDEKİ GERÇEK AMAÇ...