O SARP YOKUŞUN NE OLDUĞUNU BİLDİN Mİ?
Ağaçlara sorulsa “Siz mi daha özgürsünüz yoksa kuşlar mı” diye?
“Şu insanoğlu ne zalim, yürümenin hakkını verebildi mi ki kuşlarla ağaçları yarıştırma peşinde” derlerdi belki de... Hâlbuki ağacın ihtiyacı var mı uçmaya? Kuşlar daha mı özgürdür topraktan uzak olunca?
Gökyüzünde uçmayı hep özgürlükle ilişkilendirmiş insan. Şarkılara, şiirlere konu etmiş. Bazen bir bulut olmak istemiş hayalinde, bazen de asi bir rüzgâr. Yeryüzü yetmemiş, özgürlüğü hep göklerde aramış. Toprağa bağlanmayı esaret saymış. Hâlbuki özgürlük gökte uçmak değil de önce yerdeki o sarp yokuşu aşabilmekte…
Ne tezattır ki özgürlüğü uzaklarda arayan insanoğlu yaradılışı gereği seçimlerinde özgür bırakılmış. Özgür olabilmenin ilk adımı olarak da köle azat etmesi tavsiye edilmiş insana. Özgür olmak istiyorsan önce özgür bırak ki herkes seçimlerini özgürce yapabilsin diye...
Özgürlükle asiliği karıştırmış çoğu zaman. Nefsinin her istediğini yapmayı, görüntülü konuşmayı, sınırları kaldırmayı özgürlük zannetmiş. Sınırları kaldırdıkça özgürlüğünün daha da daraldığını görememiş. Ufacık telefon ekranına, bir dal sigaraya, görünmeyen internet hattına bağımlı olmuş özgürleşmek niyetiyle…
Her şey dengeden çıkarak başlamış. Önce azlar çok, sonra çoklar aşırı olmuş. Yese de doymaz, olsa da yetmez olmuş. Şükürler şikâyete, sabırlar isyana dönmüş. O sarp yokuşu aşmak yerine yokuş aşağı koşmaya başlamış insanoğlu. Aç kalmış daha çok doymak ümidiyle…
Adalet, dalalete bırakmış yerini. Yanlış girdiği yoldan çıkamamış. Geriye dönmüş ama varamamış başladığı yere. Çıkışı bulacak iradesi varken yanlış dönüşlerle iyice kaybolmuş. Doğru yolu seçememiş en büyük marifeti seçim hakkı olduğu halde… Sonra uyanmış ter içinde, Önündeki iki yola bakmış: “hayır ve şer”, Yanı başında bir ağaç ve kuş, İçindeki kölesini azat etmiş önce, Yola çıkmış o sarp yokuşu aşabilmek duası ile...
“Şu insanoğlu ne zalim, yürümenin hakkını verebildi mi ki kuşlarla ağaçları yarıştırma peşinde” derlerdi belki de... Hâlbuki ağacın ihtiyacı var mı uçmaya? Kuşlar daha mı özgürdür topraktan uzak olunca?
Gökyüzünde uçmayı hep özgürlükle ilişkilendirmiş insan. Şarkılara, şiirlere konu etmiş. Bazen bir bulut olmak istemiş hayalinde, bazen de asi bir rüzgâr. Yeryüzü yetmemiş, özgürlüğü hep göklerde aramış. Toprağa bağlanmayı esaret saymış. Hâlbuki özgürlük gökte uçmak değil de önce yerdeki o sarp yokuşu aşabilmekte…
Ne tezattır ki özgürlüğü uzaklarda arayan insanoğlu yaradılışı gereği seçimlerinde özgür bırakılmış. Özgür olabilmenin ilk adımı olarak da köle azat etmesi tavsiye edilmiş insana. Özgür olmak istiyorsan önce özgür bırak ki herkes seçimlerini özgürce yapabilsin diye...
Özgürlükle asiliği karıştırmış çoğu zaman. Nefsinin her istediğini yapmayı, görüntülü konuşmayı, sınırları kaldırmayı özgürlük zannetmiş. Sınırları kaldırdıkça özgürlüğünün daha da daraldığını görememiş. Ufacık telefon ekranına, bir dal sigaraya, görünmeyen internet hattına bağımlı olmuş özgürleşmek niyetiyle…
Her şey dengeden çıkarak başlamış. Önce azlar çok, sonra çoklar aşırı olmuş. Yese de doymaz, olsa da yetmez olmuş. Şükürler şikâyete, sabırlar isyana dönmüş. O sarp yokuşu aşmak yerine yokuş aşağı koşmaya başlamış insanoğlu. Aç kalmış daha çok doymak ümidiyle…
Adalet, dalalete bırakmış yerini. Yanlış girdiği yoldan çıkamamış. Geriye dönmüş ama varamamış başladığı yere. Çıkışı bulacak iradesi varken yanlış dönüşlerle iyice kaybolmuş. Doğru yolu seçememiş en büyük marifeti seçim hakkı olduğu halde… Sonra uyanmış ter içinde, Önündeki iki yola bakmış: “hayır ve şer”, Yanı başında bir ağaç ve kuş, İçindeki kölesini azat etmiş önce, Yola çıkmış o sarp yokuşu aşabilmek duası ile...
Güzel bilgiler miktar arttıkça etki azalır.
YanıtlaSilÖzgürlük zan ettiğimiz aslında cesaret gerektiren ve insanı dününden daha iyiye getiren şey
YanıtlaSil