DAHA NELER NELER ...



Lojmanda yetişmişti Mustafa. Annesi ve babası memur, arkadaşları ise memur çocuklarıydı. Steril bir ortamda, giriş-çıkışı kontrollü, tehdit ve tehlikesi az olan bir yerdi yaşadığı yer. Üç arkadaşı vardı; Ezgi, Betül ve Süleyman. Bir de kardeşi Ömer, kendisinden dört yaş küçüktü. Ömer yanlarında kalmıyor, memlekette anneannesi bakıyordu. İki yıldır, yazdan yaza birbirlerini görüyorlardı. Apartman çocuğu Mustafa’nın tüm ihtiyaçlarını karşılayan, getir götür işlerini yapanlar vardı. Bir şeyi elde etmek için İstemesi yeterliydi. Arkadaş seçeneği azdı ama hiç olmasa da olurdu. Zaten imkân çok, oyun-oyuncak çok, her şey çoktu. Kendi odası, çalışma masası ve kitaplığı vardı. Okulda da fena değil, vasatın biraz üstü, orta denebilecek bir öğrenciydi.
Okula arabayla gelir gider, onu mutlaka birisi alır birisi bırakırdı. Sıradan bir hayat değildi onunki ama o da bunun farkında değildi. Ne onun kimseden bir beklentisi vardı ne de başkasının ondan… Mutlu muydu? Değildi aslında ama mutsuz da değildi. “Hayat nasıl gidiyor Mustafa?” diye sorsan; sadece “İyi” der geçerdi.  Çok eskilerden bahsetmiyoruz. Sadece 80’ler diyebiliriz. Hani gün içinde elektriklerin kesildiği ve gaz lambası ile ders çalışılmaya çalışılan dönemler... Yoksunluğun olduğu ama mutluluğun da kolay bulunduğu dönemler... Hemen hemen kimsenin kimseden fazlasının olmadığı dönemler... Olmayanı da birilerinden isteyebileceğin komşulukların olduğu bir dönemler…
Mustafa, daha küçük, 12 yaşında ve imkânları birçoklarına göre iyi olan bir çocuktu. Ama bir şeylerin eksik olduğu hissi canını acıtıyor ve sıkıntısı her geçen gün artıyordu. Zaman zaman ağlıyor ya da birden kahkaha atıyordu. Daha 12 yaşındaydı ama tepkilerinin ortası yoktu. Hayatında hiç bir şey kaybetmemiş o yüzden de kazanamamıştı. Ne bilsin almayı ya da satmayı? Sokakta değil ki öğrensin paylaşmayı. Evde yalnız, okulda yalnız, kimseyle konuşmayan ya da konuşamayan bir çocuktu.
Derdi var mıydı peki? Vardı tabi…
Anne ve babası! Tüm imkânlara rağmen bitmeyen anne-baba kavgası ve tabi ki kim haklı davası… Hepsinden de öte haklıyı bulmak için atanmış Mustafa’nın hayatı. Hemen hemen her kavganın sonuna doğru sorulan soru: "Mustafa, kim haklı?” Ne yapsın bizim ki şimdi? Biri babası diğeri annesi! Hayatında sahip olduğu her şeyi birileri onun adına seçmişken şimdi kimin haklı olduğunu nasıl seçecekti? Dedik ya, derdi büyük bizimkinin, “annesi ve babası.”
Bir zaman sonra anne-baba ayrıldılar ve Mustafa annesi ile kaldı. Babanın evden gitmesiyle kardeşi de yanlarına geldi. Annesi, akrabalarına yakın olmak istediği için lojmandan taşındılar. İyi imkânlarla yetişen Mustafa, bugünden sonra artık kendisi imkân oluşturmak zorunda kaldı. Küçük bir kasabada yer edinme mücadelesi vermeye başladılar. O dönem, kadının boşanmış olması ayrı bir baskıydı ve bunu birilerinden sürekli duymak zorunda kalmak da Mustafa için ayrı bir baskı olmuştu. Hayat önce ailesini, sonra da babasını aldı elinden Mustafa’nın. Boşandıktan kısa bir süre sonra babası vefat etti. Sağlığında çok iyi bir baba olamamıştı ama yokluğu Mustafa’ya çok koymuştu. Eksikliği bir tarafında hep olacaktı. Tam ergen olup babaya ihtiyaç duyduğu dönemde, o yoktu artık.
Çocuk aklıyla girdiği mücadele, maddi sorunlar, sosyal baskılar, bir taraftan sıkışmışlık hissi ve diğer taraftan yeni bir çevre edinme sorunları... Tek kalma korkusu ve ilk para kazanma başarısı... Dayısı onu bir boyacı ustasına çırak olarak verdi. Eskiden odasında öylece duran boş tuvalleri ve boyaları varken, şimdi gerçek evler ve boyanacak duvarları vardı Mustafa’nın. İlk haftalığını eline aldığında hemen annesine verdi. Çalıştıkça kazandı ve yine annesine verdi. Artık para kazanıyor ve eve ekmek getiriyordu, adam oluyordu Mustafa.
Öyle bir yerdi ki; çocukların okulu tatil olduğunda başlayan bir iş hayatları vardı. O kasabada kimi berberde, kimi marangozda, kimi boyacıda, kimi de fayansçının yanında çıraklık yapıyordu. Çocuğun çalışması oralarda normal karşılanıyordu. Anneler, erkek çocuklarını babalarıyla işe gönderiyor, akşam olunca da baba-oğul birlikte işten dönüyorlardı. Kızlar da annelerinden ev işleri öğreniyor, el işi örgüler yapıp hatta güzel olanları satarak para kazanıyorlardı. Herkesin ortak bir mücadelesi vardı ve herkes birbirine destek oluyordu.
Mustafa, böyle bir hayat tarzını 12 yıl boyunca görmemişti ama geç de olsa kendini yetiştiriyordu. Aile yoktu, baba yoktu ama artık olgunlaşan bir Mustafa vardı. Çabuk büyüdü, hatta babası olan çocuklara göre daha hızlı büyüdü. İş tuttu, para kazandı, kazandıklarıyla ailesine destek oldu. Herkesin erken dediği yaşta da evlendi.
Mustafa şimdi ne mi yapıyor? Yıllar sonra, hayata olan borcunu ödemek için insan yetiştirmeye çalışıyor. Belki biraz zorlansa da...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tek Olmak Yalnız Olmak Demek Değildir Oysa!

KADER AĞLARINI ÖRÜYOR...

GEÇİCİLİĞİN İÇİNDEKİ GERÇEK AMAÇ...